‘Musevi sermayesi Türk medyasına talip’
Bana bunu Turgut Özal, reisicumhur iken iki şahit huzurunda söyledi. Kemal Uzan, Sakıp Bey’e telefon açarak, “Yahu bu Çukurova’yı ben almak istiyorum. Bana mani olma. Senin 30 senelik hayatını pehlivan tefrikası yaparım.” demiş.
Kamuoyunda görünmeyen ve kapalı bir kutu olarak algılanan Flash TV’nin sahibi Ömer Göktuğ, tek bağımsız kanal olarak kendilerinin kaldığını savunuyor.
Tekstilden inşaata kadar birkaç sektörde faaliyet gösteren, aslen Artvinli olan Göktuğ, medyanın bir güç olarak kullanıldığını söylüyor.
Ömer Göktuğ: “Sabancı, Çukurova konusunda Uzanlarla çok ciddi çatışma yaşadı. Bana bunu Turgut Özal, reisicumhur iken iki şahit huzurunda söyledi. Kemal Uzan, Sakıp Bey’e telefon açarak, “Yahu bu Çukurova’yı ben almak istiyorum. Bana mani olma. Senin 30 senelik hayatını pehlivan tefrikası yaparım.” demiş.
Flash TV önümüzdeki hafta Ünlüler Çiftliği’ne benzer bir program başlatıyor. Kim Haklı adıyla yayınlanacak programda 8 tanınmış gazeteci bir araya gelerek 8 hafta boyunca gündemdeki konuları tartışacak. Bu sekiz kişinin bir değil birçok kritere sahip olması gerekiyor. Mesela, sol kesimi temsil edecek bir katılımcının için sol-radikal, sol-devletçi, sol-Atatürkçü, sol-doğulu, sol-Alevi, sol-merkezci kimliklerinden birkaçına sahip olması lazım. Sağ kesimi temsil edecek katılımcıların da sağ-radikal İslamcı, sağ-radikal milliyetçi, sağ-Atatürkçü-laik, sağ-liberal, sağ-devletçi, sağ-ulusalcı, sağ-muhafazakâr, sağ-ılımlı İslamcı, sağ-İslamcı cemaatçi, sağ-merkezci özelliklerinden birkaçını taşıyor olması gerekecek. Bunların belirli partiye alakalı olmaları da bir tercih sebebi olacak. Birçok kişiye teklif götürülmüş, kimlerin kabul edip ekrana çıkacağını haftaya göreceğiz.
Flash TV Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Ziya Göktuğ’un gündeminde yarışma kadar bir başka konu daha var: Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Yasası’nın 29. maddesi. Finansal kuruluşlarda hissesi bulunanların medya patronluğuna sınırlama getiren maddenin uygulanmıyor olması. Ömer Ziya Göktuğ, tarihe bir kayıt düşmek istediğini söyleyerek “RTÜK Yasası’nın 29. maddesinin 1-1,5 yıldır çalıştırılmamasının Türk milleti ile Türkiye Cumhuriyeti’ne yapılabilecek en büyük kötülük olduğunu” ifade ediyor. Kendisi bir hukukçu olan Göktuğ “Bu madde çok açık bir maddedir. Finansal kuruluşları olanlar TV yayın lisansı alamaz. Bugün Türkiye’de, banka ve finans kuruluşları bulunan ve bu kanunun muhatabı olduğu çok açık şekilde ortaya çıkan 7 ulusal TV var ve bunların derhal kapatılmaları gerekir.” diyor.
-RTÜK Başkanı Fatih Karaca ile akrabalık bağınız var mı?
Var. Benim teyzemin torunudur. Bizim Ankara’daki ilk temsilcimizdi aynı zamanda.
-En fazla cezayı Flash’a verdiği söyleniyor...
Versin, ne olur? O da orada işini yapıyor. Fatih çok iyi bürokrattır. Çok düzgün adamdır. Onun devlette kalmasını aile de çok ister. Aileye ne faydası olur ne de zararı. En fazla cezayı bize verdi. Burada daha önemli bir konu var. Özellikle görsel medyanın durumu. Fatih Karaca, RTÜK Yasası’nın 29. maddesini çalıştırmalı.
-Bunu söylediniz mi ona?
Yüz kere söylemişimdir.
-Ne dedi size?
Fatih Bey, TMSF’den (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu) cevap bekliyor. TMSF, bunlar bankaların diyecekmiş de, Fatih sonra hareket edecekmiş. TMSF de bunu demez, demiyor. TMSF bunlara el koymuş, onlardan alacağını kurtarmaya çalışıyor. O nedenle “Bunlar bankalarındır.” demiyor. Ama bankaların borçlarından dolayı bu televizyonlara el koymuş; çok açık. Milletin gözünün önünde apaçık bir oyun oynanıyor. Ben bunu TMSF başkanına da söyledim, Fatih Karaca’ya da. Mahkemelere verdim. 3 dava sürüyor bu konuda. Türk devleti bu konuda hiç hassas değil. Sırf TMSF’nin elindeki bazı şeyler değerlensin diye Türk medyasının tamamının yabancıların eline geçmesine yol açan bir yasa çıkartılamaz. Zaten 29. madde namusuyla işletilse bu memlekette onların o geçici lisansları iptal edilir. Belki de mahkemeler bir süre sonra bu yönde karar verecek”.
Ömer Göktuğ, olayın peşini bırakmak niyetinde olmadığını belirterek, “Bu medyayı bugün yabancılara satmaya çalışıyorlar. Özellikle Musevi sermayeli birtakım yabancılar Türkiye’ye gelip bu medyayı almaya çalışıyor.” diyor.
Göktuğ, Cem Uzan ile Ahmet Özal’ın birlikte kurduğu Türkiye’nin ilk özel televizyonu Magic Box’tan, yani Star’dan sonra Türkiye’de kurulmuş ikinci özel kuruluş olan Flash TV’nin yönetim kurulu başkanı. Ağabeyi Mehmet Göktuğ’la birlikte 1992’de kurmuş Flash’ı. Söylediklerine göre onların böyle bir iş kurma fikri 1970’lerin ikinci yarısından beri planları arasındaymış.
Göktuğ ailesi aslen Artvinli. Oraya da Batum’dan gelmiş. Dedesi Çanakkale Savaşı’na katılıp şehit düşünce babasını Darüleytam’a, yani yetimler mektebine almışlar. Dolayısıyla ailenin nüfusu Beşiktaş’ta kayıtlı. Annesinin tarafı da yine Artvin taraflarından geliyor. O taraf direkt İstanbul’a gelmiş. Anne dedesi Fatih dersiamlarından Fatin Hoca. Ailenin bu kanadının soyadı daha sonra Yurtsever oluyor.
Ailenin reisi, Mehmet Emin ve Ömer Ziya Bey’in babası, evvela Menderes Nehri ile alakalı Gökmenderes soyadını almış. Ancak, ailenin büyük çocuğu Utkan, yedek subay öğretmen olarak askerliğini yaptığı 27 Mayıs 1960 ihtilali sürecinde soyadı nedeniyle baskı görünce aile soyadını Göktuğ olarak değiştirmiş.
1960’ta ihtilalin olduğu yıllarda sokakta gazete satan Ömer Göktuğ, liseyi Haydarpaşa’da bitirdikten sonra, 1970-71 eğitim sezonunda, bugün AK Parti Genel Başkan Yardımcısı olan Hayati Yazıcı ve Saadet Partisi İstanbul İl Başkanlığı yapan Osman Yumak gibi arkadaşları ile beraber bir yandan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne devam ederken bir yandan da ticarete atılmış.
Ömer Göktuğ, Talebe Birliği’nin orta öğrenim komitesinin kurucularından. 1967’den bu yana Türkiye’deki öğrenci hareketlerinin içinde yer alan bir isim. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı Talebe Birliği vesilesi ile o yıllardan beri tanıyor. Talebe Birliği’nde Rasim Cinisli’den sonraki İsmail Kahraman dönemi ile Burhanettin Kayhan, Ömer Öztürk dönemlerini yaşamış: “Biz düşünsel nedenle orada bulunduk. Hâlâ sağ zihniyetteyiz. Kişisel görüşümüz budur. Bugünden sonra da değişecek hali yok.” Göktuğ, Türkiye’de öğrencilerin kullanıldığını vurgulayarak, “Sağ siviller, sol siviller, siyasetçiler Türkiye’deki öğrenci potansiyelini kullandı. Biz bunun göz şahidiyiz. Talebe Birliği’ni de, Talebe Federasyonu’nu da, Fikir Kulüpleri Federasyonu’nu da kullandılar. Ülkü Ocakları’nı da kullandılar.” diyor.
Ağabeyi Mehmet Göktuğ’dan önce ticarete giren Ömer Göktuğ, Aydın Doğan’ın eski bir şirketine kâr ortağı olarak katılır. Ondan sonra Petrol Ofisi bayiliği işletir.
Bu arada İTÜ’yü bitirip ardından eğitimine ABD’de devam eden ağabeyi Mehmet Göktuğ da 1976’da Türkiye’ye döner. Mehmet Göktuğ döndüğünde, “İleride iki iş yapmalıyız.” der kardeşine. Bunlardan biri televizyon işidir. Ki o tarihlerde Türkiye’de televizyon sadece TRT’dir ve “özel” yayıncılık gibi bir şey söz konusu değildir. Mehmet Bey, önce Koç Holding’de işe başlar. Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü yapar, ki o yıllarda bu iş dalı Türkiye’de henüz çok çok yenidir. Birkaç sene sonra, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra oradan ayrılır ve kardeşi Ömer Göktuğ ile birlikte ticarete devam eder.
Ömer Göktuğ 1979’da Bursanteks firması ile tekstil ve ev gereçleri pazarlama işine girer. 1982’de sanayici olur, tekstil alanında Göktuğ Brode’yi kurar. Tekstil pazarlama ile başlayan, sonra dış ticarete yönelen, bugün inşaattan tekstile, eğlenceden yayıncılığa kadar 5-6 sektörde faaliyet gösteren iki kardeş, Türkiye’nin ilk televizyonlarından birinin patronu olmalarına rağmen kamuoyunda kapalı bir kutu olarak algılanıyorlar.
Ömer Göktuğ televizyonun bir “güç” olarak kullanıldığını, buna da siyasetçilerin yol verdiğini söylüyor. Devletle ticari bağları bulunmadığı için bağımsız kaldıklarını savunan Göktuğ, ‘hiçbirşeyci’ olduklarını da anlatıyor ve Türkiye’de bunun prim yapmadığına vurgu yapıyor. Ömer Göktuğ ile ‘kayıtdışı’ konuştuklarımız, kayıtlı konuştuklarımızdan fazlaydı. Kayıtdışı bölümde çok daha farklı bir Ömer Göktuğ portresi çıktı ortaya. Onlar yayınlanmaması için konuşulduğu için görüşmemizin sonunda Ömer Göktuğ’a da söyledim, “1-0 galipsiniz” diye.
- Hangi dönemde en fazla büyüdünüz?
Samimi söylemek gerekirse 1978-79, Bülent Ecevit dönemi. Ama bu bizimle mi yoksa Türk ekonomisi ile mi bağlantılı idi, bunu bilemem. Biz Türkiye’deki siyasi veya askeri dönemlerde ticareten pek fazla etkilenmedik. Belki o çapta ticaret yapmıyorduk. Daha da doğrusu, bizim, devletle hiçbir ticari işimiz olmadı bugüne kadar. Bizim ne borsa ile işimiz var, ne faizle, ne de dövizle.
- Özal döneminde nasıl etkilendiniz peki?
Özal hazırlıklı gelmişti. Hızlı değişimler yaptı. Mesela araba ithalatını serbest bıraktı ilk aylarda. Biz de güya uyanık gençleriz o zaman. Bunu işimizde nasıl değerlendiririz diye düşündük. Gittik doğudan da batıdan da birkaç otomobilci ile konuştuk. Görüşmelerimizi yapıp Türkiye’ye dönene kadar çok köklü değişiklikler oldu yeniden. Dolayısıyla araba ithalatı işi olmadı. Biz bugün de iş peşindeyiz. Bir işin kokusuna bakarız. Hoşumuza giderse, memleketimize uyarsa yaparız. Hâlâ da gündemimizde böyle işler vardır.
- Ne tür işler? İpucu verebilir misiniz?
Hayır vermem.
-Yeterli sermayeniz var mı?
İşi bulduktan sonra sermaye sıkıntısı diye bir şey yok dünyada. Sermaye her zaman bulunur. Zaten bizim öyle bir arayışımız olmaz. Kendi özkaynaklarımızla bugüne kadar ne yaptıksa, yapmışızdır. Benim kuruluşlarımın hiç birinin 5 kuruş borcu yok bugün.
-1991 senesinde Flash TV’yi kurma fikri nereden geldi aklınıza?
Ağabeyim Mehmet Bey’in yurtdışındaki eğitimlerinden biri buydu. Tahsilini bitirip yurtdışından döndüğünde “İki iş yapacağız, yapmalıyız.” demişti. Bu söylediğim 1975-76 falan. İşte 1990’larda Uzanlar ile Ahmet Özal ortaklık yaptı, Magic Box’ı kurdu. Biz de o konjonktürde bu sürecin başladığını fark ettik. Şirketi kurduk hatta Teşvik Uygulama Dairesi’ne müracaat ettik. İthalat yapacağız çünkü. O konjonktürde Star’dan sonra yayına giren biziz.
-Ticari bir iş olarak mı gördünüz bunu?
Elbette. O esnada yalnız yayıncılığı araştırmıyorduk ki. Mesela kağıt sanayi ile de, genetik yoluyla tohum ıslahı yatırımı ile de ilgilendik. Üçünün içinden bunu seçtik.Çünkü gördüğümüz kadarıyla Magic Box çok iyi para kazanıyordu. Fiyatlarından, reklam tarifelerinden, kullanabileceği saniyelerden anlıyorduk bunu.
- Sonra hayal kırıklığına uğradınız mı?
Tabii. İşe girer girmez. Dünyada elektronik yayıncılık yapanlarla yazılı basıncılar o tarihte de, yakın zamanda da, hatta bugün de epey katı çizgilerle birbirinden ayrıdır. Bir tek benzerlik ikisinde de muhabir olmasıdır. Sadece bu benzerlik her nedense yazılı basın organlarını bu sektöre itti. Tabii bu ticari bir itilme falan değil. Esasen Türkiye’de medya çok eskiden beri bir güç olarak görülmüş. Fakat bugünkü hallerini görüyorsunuz. İşte o gün medyaya giren patronların hepsini senelerdir tanıyorum. Hepsi güç istiyor nedense. Ama burada basın patronlarını asla suçlamak niyetinde değilim. Asıl kabahat siyasetçilerde ve işadamlarında. Çünkü onlar bu misyonu basın patronlarına yükledi. Onlarda da “Allah Allah, biz dedik mi dinliyorlar.” gibi bir hava oluştu. Bu, birbirini besleyen bir süreç. Yani siyasetçi, medyacı, işadamı arasında birbirini besleyen, hatta birbirine bir yanılsama yapan bir ilişki var. Hâlâ da var. İp kopmadı.
- Ama zirveye çıktı bu ilişkiler. Uzan Grubu mesela...
Uzan Grubu’nun girişi iş dünyasına yönelikti. Siyasi bir güç mutlaka vardır ama ikincildi yani. Uzan Grubu daha ziyade iş dünyası içerisinde bir güç edinmek, oluşturmak ve bu güçle kendi diğer ekonomik işlerini güçlendirmek düşüncesiyle yola çıkmıştır. Benim hissettiğim budur. Sonradan baktılar ki bazı siyasi liderler kendilerinden öyle şeyler istiyor ve bunun karşılığında öyle şeyler söylüyor ki, “Burası da bir alan. Burada da ekmek var mı?” gibi bir düşünceye yöneldiler.
Mesela rahmetli (Sakıp) Sabancı, Çukurova konusunda Uzanlarla çok ciddi çatışma yaşadı. Bunu bana Turgut Özal reisicumhur iken söyledi. Kemal Uzan, Sakıp Bey’e açmış telefonu, “Çukurova’yı ben almak istiyorum. Bana mani olma. Senin 30 senelik hayatını pehlivan tefrikası yaparım.” demiş. Turgut Özal bunu bana söylediğinde yanında iki adam vardı; biri milletvekili, biri bürokrat. Bunlardan bir tanesi şimdi çok üst düzey bir bürokrat, bir tanesi de politikadan çekildi. Bu iki adamın önünde söyledi. Yani bu, iş dünyası ile ilgili bir güç olarak kullanıldı başlangıçta. Sonra medya siyasete çok yön veren, siyaseti belirleyen bir güç olarak görmeye başladı kendini. Halbuki, her seçimde bunun aksini gördü. Seçimde medya kimi destekledi ise o kaybetti, kimi desteklemedi ise o kazandı. Buna rağmen medya hâlâ kendinde bir güç vehmediyor.
-Bu bahsettiğiniz medyanın güç olduğu süreçte Flash TV ve Göktuğ Grubu nerede yer aldı?
Ben bunu hiç güç diye kullanmadım.
-Flash TV ne sağladı size?
Hiçbir şey. Yani Flash TV’yi biz ticari bir kuruluş olarak gördük. Bizim görüşümüz yanlıştır demiyorum. Hakikaten bu ticari bir kuruluştur. Ama Türkiye’de herkes bu işi bir güç olarak görüyor. Bu yolla siyasetçiler veya başka birtakım güç odakları üzerinde etki oluşturmak ve bunlar yoluyla birtakım yan kazançlar, maddi-manevi, önemli de değil, elde etmek istiyor. Böyle bir yapı var.
Baba filmleri serisinin birinde Al Pacino’nun bir sözü var. “Hayatım boyunca yükselmeye uğraştım. Ne kadar yükseldimse o kadar pislik gördüm.” diyor. Biz de, bu işe girmeden evvel kendi alanımızda masum bir ticaret erbabı, sanayici idik. Çok şey de bilmiyorduk, görmüyorduk. Ama bu işe girdikten sonra hakikaten Türkiye’de pek çok yalan yanlış, usulsüz, hukuksuz, haksız, yersiz ve çıkarı amaçlayan olaylar, işler, ilişkiler olduğunu gördük. Bunlardan da elimizden geldiği kadar uzak durmaya çalışıyoruz.
-Alaattin Çakıcı Flash TV’deki ana haber bültenine bağlanmış, bir parti lideri ve eşini hedef alan açıklamalar yapmış, ertesi akşam da Flash TV baskını olmuştu 1996’da. Kim yaptırdı o baskını?
O çok opsiyonel bir hadiseydi. Kontrolümüz dışında bir şeydi. O olayla ilgili 3 kişi hüküm giydi. Ama bu 3 kişinin kimler olduğu belirsiz.
-Tahmininiz ne yönde?
Tahminime lüzum yok. İşte bunlar mafyanın ayakçıları. Yani DYP (Doğru Yol Partisi), parti olarak böyle bir şey yaptı, yaptırdı diyemem. Ya da Tansu (Çiller) Hanım veya Özer Bey böyle bir şey yaptırdı diyemem. Dediğin zaman ispatlaman lazım. Dolayısıyla kraldan fazla kralcı bazı hödükler yaptırmış olabilir.
Ben ertesi gün İstanbul valisine gittim. Rıdvan Yenişen, Bursa’dan tayin olmuştu İstanbul’a. ‘Bu meseleyi çözün’ dedim. ‘Üstüne gitme’ dedi, ‘bunlar bir tepki göstermişler, neresini çözelim?’ Yani öyle bir yaklaşım gösterdi.
-Televizyonu seyrediyor musunuz?
Tabii, ama öyle çok da seyretmem. Flash’ta her şeyi de seyredecek değilim. Herkes ne kadar seyrediyorsa ben de o kadar seyrediyorum. Dolayısıyla öyle çok iddialı bir medya organı değil Flash. Flash’ın iddiası bağımsızlığı, özgürlüğü, borçsuzluğu, angajmansızlığında. Flash hiçbir yere fiili, fiziki, maddi bağı olmayan, sadece kendi yöneticilerinin kararları ile yönetilen bir kuruluş.
- “Hiçbir şeyci” olmak yayıncılık anlamında nasıl karşılık buluyor?
Çok kötü bir şey.
-Nasıl başarılabiliyor?
Yani başarılamıyor zaten. Onun için Flash 8. sırada bir kanal. Yoksa birinci olurdu. Birşeyci olmak lazım.
-Reklam gelirleriniz nasıl?
Sorun yok. 1995’ten beri kendi yağı ile kavruluyor.
- Yayına karıştığınız oldu mu?
Tabii karışırım, her şeyine karışırım. Neyi soruyorsun? Ben buranın patronuyum yahu.
-Öyle derler ya ‘Ben hiç yayına karışmam’ falan diye.
Bu söylediğini sadece derler. Her yerde yayına karışılır.
-Nerede karıştınız mesela?
Mesela ben Hakan’a (Aygün) en azından 4-5 defa, “Arkadaş lüzumsuz yere çıplak kadın gösterme ana haber bülteninde” diye karışmışım. Müdahaledir bu.
Biz mesela birkaç şeyde uyarmışızdır. Çok ciddi üç dinamik hareket halinde şu an. Bir tanesi Kürt dinamiği, bir tanesi din dinamiği, bir tanesi de muhtemelen azınlıklar dinamiğidir. Alevi dinamiği de vardır. Örnek vereyim. Ankara’da öğretmen eylemi oluyor, kalabalığın üçte ikisi Kürtler. Başka birşey; deprem oluyor Hakkari’de. Çadırlar ince geliyor. Halkın normal bir genel tepkisi var. Haklı bir tepki belki de. Ama bu hareketin arkasında yine Kürt dinamiği var. Üçüncü bir misal vereceğim. Urfa’dan Ankara’ya başörtüsü yürüyüşü oluyor. Yürüyüşün oluşturduğu kalabalığın yüzde 70’i gene Kürtler. Şimdi herkes bu işlere gözünü açsın.
-Bu dinamikler hakkında Flash TV’de ne yapılmasını istiyorsunuz?
Uyarıyorum, bu üç dinamik hakkında titiz olun diye. Medya bunu görmeli.
aksiyon